3 Şubat 2015 Salı

Epigenetik

Epigenetik araştırmaları, genlerimiz üzerinde söz sahibi olduğumuzu kanıtlıyor.

Hangi genlerin açık, hangilerinin kapalı olacağını (‘gen ifadesini’) belirleyen ve çevresel faktörlerden etkilenen bir mekanizma söz konusu. Bu mekanizmaya Epigenom, bunu inceleyen bilim dalına da Epigenetik adı veriliyor. Epigenetik DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda kalıtımsal olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bir bilim dalı. DNA dizisinde hiçbir değişiklik olmaksızın, gen ifadesi değişiklikleri organizmayı doğrudan doğruya etkiliyor ve gelecek nesillere aktarılıyor.

“Epi”, ‘üstte’, ‘üzerinde’ anlamına geliyor. DNA iplikçiği boyunca ya da iplikçiğin etrafına dolandığı proteinlerin üzerine dağılmış kimyasal eklentiler olan epigenetik belirteçler (kısaca epigenom), genleri açıp kapayan şalterler olarak işlev görüyor.

DNA iplikçiği, insanın yapı planı olarak görülebilir. Bedensel gelişim sırasında hangi adımın nerede ve ne zaman atılacağı konusunda ihtiyaç duyulan yönergeler ise DNA iplikçiğine ilişik belirteçler tarafından sağlanıyor. Bazı genlerin etkinleştirilmesi, bazılarının ise engellenmesi sonucunda her hücrenin işlevi ayrı ayrı belirlenmiş oluyor. Gen ifadesinin böylece farklılık göstermesiyle aynı kalıtımsal bilgiyi taşıyan iki hücreden birisi örneğin beyin hücresi olurken diğeri karaciğer hücresi oluyor.

Araştırmalar, gelişim açısından en az genlerin kendisi kadar önemli olan epigenomun, genlere göre dış etkenlere çok daha açık olduğunu ortaya koyuyor. Epigenom örüntüsü, bireyi ömür boyu etkileyecek şekilde değiştirilebiliyor. Hatta bu değişikliğin etkisi ‘hafızaya alınarak’ gelecek kuşaklara aktarılıyor ve nesiller boyu da devam edebiliyor. Yeni bulgular, beslenme ve davranış gibi gündelik unsurların dahi epigenomu etkilediğini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla kalıtımsal mirasımıza belli ölçüde etki edebiliyor ve onu yönlendirebiliyoruz. Mevcut araştırmalar, genlerin muhtemelen %20’sinin epigenetik kontrole, dolayısıyla da çevresel etkenlere bağlı olduğunu gösteriyor. Etkiye kapalı genlerin çoğunun olağan hücre işleyişini ayakta tutan referans genler olduğu hesaba katılırsa, çok ciddi bir oran.

Tüm bu yeni bulgular, epigenom üzerinde nelerin hangi mekanizmalarla etkili olabildiği yönünde muazzam bir araştırma evrenini de işaret ediyor. Bu unsurlar gıdalardaki katkı maddeleri olabildiği gibi çocukluk yaşantısının niteliği, örneğin beslenmenin ya da anne ilgisinin yeterliliği de olabiliyor. Sonuç olarak, sosyal, ekonomik ve psikolojik süreçlerle genler arasındaki ilişkiler açısından meselelere bakışı kökten değiştirebilecek bir anlayış değişikliği yaşanmakta.

Epigenetik alanındaki bu bilimsel gelişmelere bakılırsa, beslenme alışkanlıklarımız ve hayata bakışımız kadar meditasyon ya da Reiki ve benzeri şifa uygulamalarının da epigenom örüntülerini (dolayısıyla DNA ifadesini) değiştirebileceğini düşünmek için çok sebebimiz var. Geçmişte kalıtımla kader kavramı birbirlerine pek yakın dururdu. Epigenetik bu egemenliği yıkarak özgür idareyi pek de karşı konulamayacak şekilde karşımıza getirdi. Bu konu, daha birçok vesileyle karşılaşacağınız, kurban bilincinin terk edilmesi gerekliliğine dönük bir başka örnek. Gen ifademizi dahi değiştirme olanağı ve araçları elimizde. Bahaneler yaratmanın ve kurtarıcılar aramanın pek bir faydası yok.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder