Hangi genlerin açık, hangilerinin
kapalı olacağını (‘gen ifadesini’) belirleyen ve çevresel faktörlerden
etkilenen bir mekanizma söz konusu. Bu mekanizmaya Epigenom, bunu inceleyen bilim dalına da Epigenetik adı veriliyor. Epigenetik DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı
zamanda kalıtımsal olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bir bilim
dalı. DNA dizisinde hiçbir değişiklik olmaksızın, gen ifadesi
değişiklikleri organizmayı doğrudan doğruya etkiliyor ve gelecek nesillere
aktarılıyor.
“Epi”, ‘üstte’, ‘üzerinde’
anlamına geliyor. DNA iplikçiği boyunca ya da iplikçiğin etrafına dolandığı
proteinlerin üzerine dağılmış kimyasal eklentiler olan epigenetik belirteçler (kısaca
epigenom), genleri açıp kapayan şalterler olarak işlev görüyor.
DNA iplikçiği, insanın yapı planı
olarak görülebilir. Bedensel gelişim sırasında hangi adımın nerede ve ne
zaman atılacağı konusunda ihtiyaç duyulan yönergeler ise DNA iplikçiğine ilişik
belirteçler tarafından sağlanıyor. Bazı genlerin etkinleştirilmesi, bazılarının
ise engellenmesi sonucunda her hücrenin işlevi ayrı ayrı belirlenmiş oluyor.
Gen ifadesinin böylece farklılık göstermesiyle aynı kalıtımsal bilgiyi taşıyan
iki hücreden birisi örneğin beyin hücresi olurken diğeri karaciğer hücresi
oluyor.
Araştırmalar, gelişim açısından
en az genlerin kendisi kadar önemli olan epigenomun, genlere göre dış etkenlere
çok daha açık olduğunu ortaya koyuyor. Epigenom örüntüsü, bireyi ömür boyu
etkileyecek şekilde değiştirilebiliyor. Hatta bu değişikliğin etkisi ‘hafızaya
alınarak’ gelecek kuşaklara aktarılıyor ve nesiller boyu da devam edebiliyor. Yeni
bulgular, beslenme ve davranış gibi gündelik unsurların dahi epigenomu
etkilediğini ortaya koyuyor.
Dolayısıyla kalıtımsal mirasımıza
belli ölçüde etki edebiliyor ve onu yönlendirebiliyoruz. Mevcut araştırmalar,
genlerin muhtemelen %20’sinin epigenetik kontrole, dolayısıyla da çevresel
etkenlere bağlı olduğunu gösteriyor. Etkiye kapalı genlerin çoğunun olağan
hücre işleyişini ayakta tutan referans genler olduğu hesaba katılırsa, çok
ciddi bir oran.
Tüm bu yeni bulgular, epigenom
üzerinde nelerin hangi mekanizmalarla etkili olabildiği yönünde muazzam bir
araştırma evrenini de işaret ediyor. Bu unsurlar gıdalardaki katkı maddeleri
olabildiği gibi çocukluk yaşantısının niteliği, örneğin beslenmenin ya da anne
ilgisinin yeterliliği de olabiliyor. Sonuç olarak, sosyal, ekonomik ve
psikolojik süreçlerle genler arasındaki ilişkiler açısından meselelere bakışı
kökten değiştirebilecek bir anlayış değişikliği yaşanmakta.
Epigenetik alanındaki bu bilimsel
gelişmelere bakılırsa, beslenme alışkanlıklarımız ve hayata bakışımız kadar meditasyon
ya da Reiki ve benzeri şifa uygulamalarının da epigenom örüntülerini (dolayısıyla
DNA ifadesini) değiştirebileceğini düşünmek için çok sebebimiz var. Geçmişte kalıtımla
kader kavramı birbirlerine pek yakın dururdu. Epigenetik bu egemenliği yıkarak özgür
idareyi pek de karşı konulamayacak şekilde karşımıza getirdi. Bu konu, daha birçok
vesileyle karşılaşacağınız, kurban bilincinin terk edilmesi gerekliliğine dönük
bir başka örnek. Gen ifademizi dahi değiştirme olanağı ve araçları elimizde. Bahaneler
yaratmanın ve kurtarıcılar aramanın pek bir faydası yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder